farkına varmak, farketmek ('become aware'), idrak etmek ('be aware') • (no se da cuenta de lo importante que es esto para mí) bunun benim için önemini idrak edemiyor
enseñar (mostrar)
göstermek
escuchar
dinlemek
examinar
imcelemek, tetkik etmek • (examina…) …imceleyin • (hacer pasar un examen) sınav / imtihan yapmak • (considerar) araştırmak, soruşturmak, incelemek
göstermek • (¿puede mostrármelo en el mapa?) haritada gösterebilir misiniz?
notar
fark etmek • (notó que él no llevaba su alianza) kocasının, yüzüğünü takmadığını fark etti
observar
--
oler (irr [PR huelo hueles huele, olemos oléis huelen; S huela; I huele oled])
(vt) koklamak, X kokusu almak • (vi) kokmak • (huele en su casa, pero no sé decir a qué huele exactamente) evleri kokuyor ama tam olarak ne koktuğunu çıkartamıyorum • (~ mal) pis kokmak, kötü kokmak
olvidar
unutmak • (Perihan nunca olvida a sus amigos) Perihan arkadaşlarını unutmaz • (olvidé comprar un kebab) kebapı almağı unuttum • (ser incapaz de olvidar algo) (-de) aklı kalmak • (olvidó que era rica) zengin olduğunu unuttu
oír
duymak, işitmek • (oí que Ali fue al cine) duydum ki Ali sinemaya gitti
recordar
('remember') hatırlamak [hatırlıyor], anımsamak, (no olvidar hacer algo) unutmamak • (algo a algn) hatırlatmak • (la alarma le recordó a Tom su cita) alarm sesi, Tolga'ya randevusunu hatırlattı
saber (comida)
--
tocar
değmek • (mús) çalmak • (no sabía que Ayşe tocaba el piano) piano çaldığını Ayşenin bilmiyordum • (Tom estaba sorprendido de lo bien que Mary podía tocar el saxo) Tom Mary'nin ne kadar iyi saksafon çalabildiğine şaşırdı • (no me toques!) bana dokunma!
ver
görmek [görür] (psv: görülmek) • (no he visto a Ahmed hoy) Ahmet'i bugün görmedim • (estoy seguro de que lo he visto antes) onu daha önce gördüğümden eminim • (veo la televisión todas las tardes) her akşam televizyon izlerim • (ve la televisión) televizyon seyrediyor • (está viendo la ~) televizyona bakıyor • (¿cuántas personas vieron el partido?) maçı kaç kişi izledi?